29 Ocak 2008 Salı

yaban domuzu olmak (gencer korkut)


bildirdi: "selamlar,Yaban domuzu vurmak hakkında kendi düşüncelerimi paylaşmak istedim avcı arkadaşlarımla.Benim için hayatımın tam ortasında değil ama oldukça iyi bir yerinde var domuz avı. Çoğu zaman rüyalarıma bile girer av günü önceleri.O benim attığım kurşunla düşüp öldüğünde yada koşarak yetişip önünü kesip vurduğumda,gece bekinde habersizce bir patlamayla yere yuvarlandığında o an için benden mutlusu yoktur ve etkisi bir kaç gün sürer.çünkü o bence çok güçlü ve başedilmesi zor bir avdır. şu silahlarımız olmasa....silahların bu korkunç gücü benim avcılığımı biraz eksik bırakıyor diye düşünüyorum. 9+1 veya 5+1 yarıotomatik. neden? çünkü ondan korkuyorum ve kaçıp gitmesini istemiyorum.yada demesinlerki gencer domuzu kaçırdı vuramadı.Domuzun tarafına geçip bana bakınca aslında ne kadar güçsüz olduğumu farkediyorum karşısında şu makineler olmasa ama yinede vazgeçmem otomatikten o ayrı bir konu.Domuz olmak gerçekten zor hele iri bir azılıysan işin dahada zor. Her hafta sonu kopoyların sesiyle uyanmak var yollara dizilmiş seni bekleyen adamlar var koca koca eli silahlı aksi gibi çoğu zaman nerelerden geçeceğini biliyorlar senin ve peşinde köpekler. Ayrıca bu işin ticaretini yapanlarda cabası.Yada benim gibi bir çift azı dişinin peşinde olanlar. Tüm bunlardan sıyrılıp hayatta kalmak onun temel güdüsü her canlı gibi.18 mm çapında ve 28 -30 gram ağırlığında ve 500m/sn hızla gelen bir kurşunun vücudunuzda yapacağı tahribatı ve bu durumda kaç adım atabileceğinizi bir düşünün. Ben düşündüm ve bunları yazdım.Oysa yediği kurşunla dağları aşıp kaçabiliyor.Besmeleyle tetik düşürmeyi isterim hep çoğu zamanda unuturum heyecandan. Kolay değil bir hayata son vermek ve çabuk ölsün isterim.Eskiler bu yüzden avın kanlı olsun diyorlar sanırım.Benim vurduğum domuz kadar doğaya emeğim geçmez çünkü sırf bu yüzden saygıyı hak ediyor . Onlar zaralıda değil biz geldik konduk bahçelerine, ormanlarına ve bu aşk onu avlamak için beni sabahın kör karanlığında uykumdan edip yola düşüren her vuruşumdan sonra sevinç sonrada işte bu buruk öz eleştiriler.O ölerek beni mutlu edendir ve köpeğin ağzında gelen bir çulluk değildir ona ne yaptığımı iyi bilirim koca bir kütlenin yavaşça arka ayakları üzerine yıkılıp balon gibi sönmesidir beni bir sonraki ava çeken.Doğada olmayıda seviyorum çoğu avdan sonra bir köpek sesi bile dinlemiş olmak yetiyor bana ama yinede orada oluşumun ana sebebi onu vurmaktır.Ben bunları hissettim ve yazdım kimsenin benim gibi düşünmesinide beklemiyorum çünkü bizler AVCI yız savunmamız kısaca budur bu dört harf içinde oek çok şey gizler pek çok şey açıklar ve içinde pek çok güzellik barındırır.Tüm yazdıklarım içimde olanı paylaşmak içindi avcı arkadaşlarımla .Herkese rasgele. Saygılarımla"

28 Ocak 2008 Pazartesi

saatler (candan turhan)



Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım. (Cemal Süreya, Güz Bitiği)

En sevdiğim saatler, akşamüstü saatleri. Her şeyin nihayetlendiği zaman. Günün sona erip dingin gecenin başladığı o saat.

Ancak belli bir eşiği geçen ruh, dinginlikte keyif bulur. Arayış içinde olana göre değildir sükunet, fenalık getirir, olup olacağı bu mudur, dedirtir. Oysa ben dinmişim... Olup olacağı bu olsun, akşam olsun, gün sade, yavaş bitsin, dinelim dinlenelim, başka ne isterim...

İşte soba yakma zamanı geldi. Gün ışığı iyice azaldı ama direniliyor hâlâ elektriğe muhtaç olmaya - ah işte bu, her iki tarafa da göz kırpan anlar! Hem gündüzü hem geceyi avucunda tutan dakikalar! İş görecek kadar bir yakılıp hemen söndürülüyor elektrik, eskiden, ilk kullanıldığı zamanlarda yapıldığı gibi. Bizim köye 1960’larda gelmiş elektrik; Memet amcam gelmesi için uğraşanlardanmış da karşı çıkanlar, keyfiniz bilir, elektrik tellerine iyi çamaşır asılır, diye eğleniyormuş...

Renkli, hızlı, yapay görüntüler saatine, televizyonun metalik ve mekanik renklerinin kaçınılmaz hakimiyetine geçmeden, şu alacakaranlık devrini uzatmak için, geçici zaferler elde etmek için mumlar yanıyor: Büyük, küçük, renkli, her köşeden bir titrek ışık yayılsın, can yayılsın eve diye... Mumların zarif uvertürü olmadan sobanın gürüldemesine, çıralarla odunların, çam ağacı ve zeytin kokularının halvetine geçilir mi?

Soba yanmadan evvel güzel bir müzik konuyor ama, ev karanlığa teslim olurken – müzik deyince cazdan bahsediyorum tabii, şöyle hakiki sızma el yapımı: Miles, Coltrane, Monk, Birdie... Saksofonlar, kontrbaslar karanlığa karşı dirensin diye hep beraber. You don’t know what love is, A night in Tunisia, Autumn leaves, Things ain’t what they used to be...

Alacakaranlıkta, güneşli bir gün olmuşsa bugün gibi, muhteşem renkleriyle bir günbatımı bekliyor pencerelerin ardında. Bugünlerde Bülbül Dağının arkasında batıyor güneş, Kuşadası hizasında – ama mart dedin mi gelecek Pamucak Körfezinin ufkunu devralacak. Kış yağmurlarıyla taze, çiğ bir yeşile bezenmiş Bülbül Dağı arkasında pembelerle, turuncularla, boğuk gri mavilerle saklıyor güneşi bir kez daha. Evin içine kadar sızıyor kırmızı tonları, insanın içi ısınıyor.

Ben günbatımını izlemek isterim her gün. Hani soruyorsunuz ya, neden gittin İstanbul’dan diye: İşte bu yüzden! Günbatımına bakan bir şehirde yaşadım bir süre; ondan sonra bir daha ısınamadım İstanbul’a: Güneşin batmamasına, öylece, sinsice kayboluvermesine. Faka bastırmasına insanı. İstanbul, her şeyin doruk noktası olan şehir, milyonların milyonlarca sebepten tek aşkı olan şehir kötülüğünü bir kez daha gösterir, oncağız zevki bile esirger yaşayanlarından, paylaşmaz o günbatımını sizinle, karanlıklarına gizleyiverir.

Güneşin batışını görmeden iflah olmam ben artık. Günümü, gecemi, saatimi, sağımı solumu bilemem. Hesaplaşamam kendimle, ortada kalırım. Burada, zeytinlerin arasında, dağların yamacında, çamların gölgesinde apaçık batıyor işte güneş her gün... Köyün girişindeki eski kilisenin giriş kapısı batıya bakar. Kapının iki yanında oturma yerleri, karşılarında avlunun alçak duvarı vardır, meraklısı böyle köyün tam kıyısına oturup günün gidişini izlesin diye. Sonra yıldızların, en parlaklarından başlayarak tek tek belirmesini. Memet amcanın ışığı yanıp, mutfağından yemek sesleri gelmeye başlayana kadar...

Akşamüstleri, her seferinde sanki çok önemli bir günü devirmiş gibi, derin bir nefes alarak batan günü izlerim. Dışarıdan bir bakan olsa vay be, der, bugün büyük bir günmüş, neler geldi geçti kimbilir başından bugün, nelerin altından kalktı, vay anam vay... Ve öyle de: Her gün büyük bir gün. Bir gün daha yaşadık. İnsanlık görevimizi bir gün daha yerine getirdik, az iş mi?

Bu zibidilikler dünyasındaki rollerimizi ciddiye alarak, o büyük gerçeği bilmez gibi yaparak, tek gerçek bizim dahil olduğumuz insanlıkmış gibi ve biz de buna yürekten inanıyormuşuz gibi yaparak, bir günü daha devirdik! Domates biber fiyatlarını, başbakanın sözlerini, park yeri sorununu, tatile nereye gideceğimizi, havaların soğuduğunu filan ciddiye alarak, gerçek buradaymış gibi yaparak... İşte o yüzden her gün günbatımını izlerim ben ve o gün için şükrederken bir de göz kırparım evrene: “Aramızda!”

(Ocak 2005)

25 Ocak 2008 Cuma

bir sorunumuz var aslında(gencer korkut)




Saygıdeğer avcı arkadaşlar ; Geçtiğimiz pazar günü bir kaç arkadaş toplandık avcı kahvesinde yasak nedeniyle yapacak çok fazla bir şey yoktu zaten . eskiden gidilen avlardan başladık pek çok şey konuştuk keklik meralarını didik didik ettik. oturduk yerden pek çok domuz vurduk neden sonra söz domuz avında hayatını yitiren avcı kardeşlerimize ve ağabeylerimize geldi. bu yitirişler hep domuzdan değil avcılardan gelen tehlikeyleydi. bir kaç olay anlatıldı bir tanesini sizlerle paylaşayım istedim. sıklığın içinde sesizce ilerleyen bir avcı üzerinde siyah deriden bir yelek var eskice bir yelek bu boyaları aşınmış kırçıllı bir hal almış . anladınız zaten hemen durumu değilmi? onun üst tarafındaki avcı çalılığın içindeki bu renkleri acemiliğinin yada heyacanının verdiği etkiyle domuz sanıp tek atışta diğer avcının ölümüne neden oluyor. hikaye sinir bozucu sinir bozucu olduğu kadarda soruları beraberinde getiren bir hikaye. Nasıl ölmezdi ? o arkadaş sorusuna verilecek bir kaç cevap var elbette; 1- atışı yapan kişi sakin olmalı emin olmadan görmeden atmamalıydı. 2- vurulan kişi daha belirgin renkler taşıyan bir giysi veya en azından bir şapka takmalıydı. 3- keşke ekip daha bilinçli avcılardan oluşmuş olsaydı. yada bu kadar kalabalık olmasaydı. bu gibi durumlarda hep vuran kişiye yüklenilir nedense? fakat bir ve üçüncü cevaplardaki sahısları ve o anki durumu kısmende olsa seçme şansımız yoktur. fakat ikinci cevaptaki giysilerimizi seçme şansımız vardır. çünkü ikinci cevapta bir belirsizlik durumu yoktur. bu tür giysileri giymessen domuz avı gibi tehlikeli bir avda risk altındasın demektir. bize gelecek olursak ben dahil pek çok arkadaşımız avcı abilerim ve kardeşlerim bu basit ama basit olduğu kadarda pozitif anlamda etkili olan giysi konusunu pek önemsememiş görünmekteyiz. bir hafta bazende birkaç hafta boyunca şişmiş bir vaziyette domuzların peşindeki kopoyları ve azılıları hayal eden ( ki buna engel olmak zordur.) pek çoğumuzun hayal ile gerçeği ayırt edemediği anlar olabilir bu bizleride potansiyel tehlike yapar o anlarda . Allah hiç bir avcı arkadaşıma böyle bir an yaşatmasın. Evet söz konusu renkler pek iç açıcı değil turuncu kırmızı fosforlu ama yeri geldiğinde hayat kurtarır kanaatindeyim. Bize düşen sanırım sadece tedbirli olmak gerisi artık allahtan . Hatta köpeklerimizde bile bu tür bir renk ayırıcı tonda bir tasma olsa yeterli bence . Tüm avcı arkadaşlarımıza kazasız avlar dilerim saygılarımla gencer KORKUT / KOCAELİ

23 Ocak 2008 Çarşamba

domuzun sırtını kaşıdım!




bugün işi ciddiye almıştım baştan: bundan böyle misafirlik yoktu, lapacılık yoktu, ava adamakıllı sabahtan avcılarla birlikte başlayacaktım. sabah beklediğim haber gelince koşarak beylik’e gittim. daha doğrusu gitmeye yeltendim... yollar konusunda pek başarılı olmadığımı söylemiştim ya, o yüzden yoldan toplanmam gerekti. daha evvel gittiğimiz kurtkayası, yangın kulesi vb mevkileri gibi açık, ferah bir alan değil tabii beylik, kartal tepesi civarı, çok farklı: dar yollar, derin küçük vadiler, ufak tepeler, keskin virajlardan oluşuyor.

birkaç kere yerleştik yerlerimize bekledik, gelen giden yok. iz yok, ses yok. nihayet köpekler bir iz tutunca birkaç kere motorlarla bir o tarafa bir bu tarafa uçtuk, ki dediğim gibi yer belirtemiycem. tam ben ümidi kesmişken hilmi yukarlara kulak kabarttı, köpekler sarıyor kovuyor derken yine bir anda olup bitiverdi her şey: hilmi yolun yukarlarını işaret etti, yan yana hazır ve nazır bir şekilde dere tarafına bakınırken pat diye yola çıktı ve bize doğru gelmeye başladı bizim deli domuz.

ben yine ağır ağır tüfeği kaldırıp nişan alırken hilmi attı, gayet güzel vurduğunu da gördüm, ama aslan gibi devam ediyor bizimki. ikinci olarak ben attım, gayet de yakın mesafedeyiz ama bu sefer de olumsuz etken üstümüze doğru geliyor olması! ben attıktan sonra kendi etrafında bir döndü, yürümeye devam. hilmi ikinci defa attı, e arkadaş tekrar döndü ve hâlâ geliyor... artık ben de ikinci defa tetiğe basarken hafif panik halindeydim çünkü domuz zombi gibi üstümüze geliyor! tam kendimi yolun kenarına atmaya karar vermişken nihayet deli domuz üstümüze gelmekten vazgeçip yıkılmaya karar verdi, sendeleyip dereye doğru yuvarlandı... o arada yetişen köpekler de üstüne tabii.

barak’ın bacağını o sırada gördük, sıkı bir delinmişti. ve daha da fenası barut ortada yoktu. sevinicem, kenarından kıyısından da olsa ilk defa domuz vurdum diye, ama zayiatımız yüzünden zaferimin tadını çıkaramıyorum! neyse az sonra gazi de olsa barut ortaya çıktı, kendini iyice bir çiğnetmiş olarak, barak’ın bacağı da derin bir delik, ikisi de kanıyor sürekli. hızlı bir veteriner ziyareti sonucu, biraz ağrı çekecekler ama iyileşecekler inşallah.

bu arada zaferime geri gelirsek: daha sonra güngör’le hilmi tarafından domuz üzerinde yapılan operasyonlar kimin kurşununun nerden girip nerden çıktığını net olarak ortaya çıkardı ama sağ olsun arkadaşlar herhalde moralimi bozmak istemediklerinden benimkinin sadece sırtı sıyaran kurşun olduğunu söylemediler bana :)) merak etmeyin, ne olursa olsun ben performansımdan memnunum! darısı bir dahaki sefere artık...

yeni bir şey lazım...

her dağa gittiğimde başka biri olarak dönüyorum evime. hani bilim kurgu filmlerde olur ya, adamı alırlar bir camdan kapsülün içine, bir şeyler yaparlar, bir iki saat sonra adam başka bir adam olarak kalkar yerinden. daha bir “her şey” oluyorum her dağa çıktığımda. bastığım toprakla toprak, oturduğum taşla taş, baktığım bulutla bulut oluyorum sanki. insanın kendini, doğasını, özünü anlaması için daha iyi bir yol yok herhalde. anlamak da değil aslında bu, kavramak, hissetmek, bilmek. kafanda olan bir şey değil bu, midenin derinliklerinde, bağırsaklarında, hücrelerinde hissediyorsun: ben taşım. ben toprağım. ben havayım, ben suyum. başka ne olabilirim ki? küller küllere, toprak toprağa... “yüzünün terinde ekmek yiyeceksin, toprağa dönünceye kadar; çünkü onun içinden çıkartıldın: çünkü tozsun ve toza döneceksin*...”

geldim evime daha bir toprak, daha bir toz, dağ, ot olarak. parmağımda yüzüğüm vardı, fazla geldi, çıkardım koydum bir kenara. daha bir sade oldum. kıraç’ın bir garip aşk bestesini bağırttım sonuna kadar. dağların kokusu, isi, rüzgarı, soğuğu üstümde. müzik, masa, köpekler, karanlık, hepimiz biriz sanki... ben mutsuz bir çocuktum, dünyanın bir gün bana bu kadar iyi davranacağını hiç düşünmemiştim.

şükretmek yetmiyor, yeni bir şey lazım.

(*İncil’den alıntı)

deli domuz öldü,ama arkasında kötü anılar bıraktı...














birgün bir domuza rastladık.bu domuzun özelliği ,köpeklerden çok kaçması,açık alanlardan geçmesi vs.o gün domuzun adını deli koyduk,aslında havan akıllı kendini vurdurmamak için yapılabilecek herşeyi yaptı,bunu başardıda .kedi ulaşamayacağı ciğere mındar dermiş misali bizde deli dedik geçtik.vuramadıkya,erkekliğe ..ok sürermiyiz.ardından bir av günümüzü ona ayırdık. tekrar bulabilemek için düştük yollara. ama ne yazıkki o günde bulamayıp başka bir sürüyle karşılaşıp, öyle bitirdik avı.bu gün sabah gök gedik mevkine gitmek için niyetlenip aşırı rüzgardan dolayı hiç hesapta yokken beyliğe gittik.beylik bizim deli domuzn mevkii.daha önce beyliğe özellikle onun için gidip bulamadığımız için onun lafı bile olmadı.ama iş bu olacakya .köpekleri bir parçayı aradıktan sonra,kartal tepesine saldım,bizimkide ordaymış meğerse,köpekler başında hiç sarmadan direk kovguna geçince kafam dank etti.dedim bu o heralde,dediğim gibide aynı bizim deli domuzun hareketlerini yaparak, aynı yerlerden kaçarak,benim diye bağırdı sanki. bize bir dil çıkarmadığı kaldı hayvanın.köpekler kartaldan beyliğe geçti.toparlanıp beyliğe yetişmeye çalıştık.biz yetiştik yetişmesinede,eee köpekler nerde? ses seda yok.biraz bekledik, ne bekliyorsak o rüzgarda köpek sesimi duyulur uzaktan.ben fazla duramayıp bindim motora. doğru kartala, geriye.oraları dinledim bir süre,malesef oradada bir hareket yok.telsizin çekeceği bir mevkiye geldim,hilmiye köpekler burda yok sen ışılıkavağa doğru git dinle dedim.henüz lazfım bitmeden hilmi köpekler harita tarafından buraya geliyor, yetiş dedi.hızlı bir şekilde beylik üstüne doğru çıktım yola.tam yarı yolda bir telsiz anonsu.kan ka köepeklerin kovduğu domuz varya,işte o öldü.hilmiye ellerine sağlık deyip devam ettim yola.tamam domuz vurlmuştu.hilmiyle candan hanım 4 kuşun atıp çok güzel pozisyonda yıkmışlar.bu arada domuza 4 kuşun atıldı dedikya 2 hilmi,2 candan hanım. ee domuzdada 3 kuşun yarası var.yani bu denklemde candan hanım ın kurşununun biri hedefte 2. atış denemesinde başardı tebrikler.buraya kadar herşey çok güzel.ama can dostlarım köpeklerim hiç iyi durumda değil.barak arka sol bacağından yarık,çok ağır yara değil ama kasta hasar var.barak tamamda barut yok ortada.bütün sevincim neşem gursağıma düğümlendi bir anda.sıkıntılı bekleyiş başladı benim için.barut nerde?neyseki yaklaşık 20 dk sonra, barut kanlar içinde çıka geldi.yıkıldım o an.acilen toparlanıp veterinere yetiştik,operasyonları bitti.şimdilik barutun durumu çok iç açıcı değil.allaha dular ediyorum.inşallah düzelir.

22 Ocak 2008 Salı

buyrunuz savunmam: bir avcı adayının ilk (tesadüfi) avı

pazar günü misafirim vardı şehirden. bir yandan ava gidildiğini biliyorum, içim gidiyor sabahtan akşama domuz peşinde koşmak için, ama misafire de eğlence yapmak gerek. hem ben domuz avına ne kadar bayılsam da arkadaş avı sevmemenin de ötesinde vejetaryen! beni tek kurtaracak şey şehirden geliyor olması, dağları, doğayı özlemiş olması. buna güvenerek dedim ki, sabah evde güzel kahvaltımızı edelim, ardından şöyle bir deve güreşlerine bakalım, sonra da dağda avlanan arkadaşların yanına uzanalım, odun ateşi yakar çay içeriz falan... bu her iki tarafa da uygun bir program oldu.

her ne kadar bizim gideceğimiz saatte avın biteceğini düşünsem de evden çıkarken tüfeğimi de aldım tabii. neyse, deve güreşleri de güzeldi ama aklım dağda, ne yapıyorlar acaba diye. nihayet öğleden sonra sularında kalktık gittik av mahalline. baştan itiraf edeyim, av bilmememden daha da fenası yol yön yer bilmemem. güngör’ün beş defa falan farklı şekillerde anlatması sonucu zar zor av mahallini bulduk – daha doğrusu bulmuş olduğumuz, bir virajı döndüğümüz anda karşımda gördüğüm avcı ve aynı saniyede patlayan tüfek üzerine anlaşıldı. “ne vurdun?” diyorum, duruyor, “ha, köpekleri çevirmek için mi attın?” diyorum, hâlâ ses yok, o arada köpekler yetişip domuzun başında sarmaya başlayınca olay anlaşıldı: barış domuzu vurmuştu!

tabii barış’la henüz tanışmadığımız için yanımdaki arkadaşımla beni panter emel sanması çok doğaldı. o arada telsizle haber alan tüm ekip gelince barış da panter korkusunu bırakarak domuzu haklama sevincini yaşayabildi... öte yandan ben de şeytanın bacağının ilk evresini kırmış olmaktan dolayı çok mutluyum: şimdiye kadar çıktığım avlarda hiç domuz vurulmamıştı! bu hem de bana şov yapar gibi gözümün önünde yer aldı, avcıların domuz vurma heyecanlarını da yerinde taze taze yaşamış oldum ilk defa böylece.

bunun muhabbeti, fotoğrafları vb halledildikten sonra bir kez daha köpekleri salalım dendi, epey ilerleyip birer birer dizildik, ben hilmi’yle birlikte en uçta heyecanla beklerken yeterince korkutuğumuz(!) arkadaşımı da araba civarından fazla uzaklaşmadan etrafı izlemeye bıraktık. ama netice hatice: köpekler tırıs tırıs hiç ses vermeden geldi yanımıza. benim zaten fazla umudum yoktu, gelmişim akşama doğru, yanımda kan görmek istemeyen biri, nerden çıkacak domuz karşıma! öylesine havaya girmişim, tüfeği falan almışım yanıma... herkes toparlanıp ateş yakmaya, çay demlemeye girişince hiçbir düş kırıklığım yoktu yani. arkadaşım sordu galiba, av bitti mi diye, hilmi de dedi ki, “valla şimdilik bitti ama bir anda köpekler ses verirse her şey değişiverir!” bu arada güngör köpeklerle birlikte yok olmuştu, kimseyle de köpekleri salacağını konuştuğunu duymadığım için öylesine gezmeye falan gitti sanıyorum.

ama o da ne: hilmi bir anda “aha işte köpekler domuza sarıyor!” diye bağırınca hepimiz çil yavrusu gibi bir dağıldık, görmeye değerdi herhalde – kendisini tamamen unuttuğum arkadaşım eğlenerek izlemiştir. herkes tüfekleri kaptı, köşe kapmaca gibi bir yerleri tuttu, o aradaydı herhalde güngör geldi, “konuk sanatçı” olarak beni domuza yönlendirmeye başladı... önce dereye, sonra öteye, sonra aşağı derken kendimi güngör’le yol boyunca sessizce ve domuza kulak kabartarak koşarken buldum. o yolun altından ilerliyor, biz yoldan. benim gibi çömez avcı gümüş (barak’ın eniklerinden) de yanımızda, ayağımıza dolanıyor. güngör bana bir yer gösteriyor burdan çıkacak diye, hazırlanıyorum, yahu gümüş orda! domuz vazgeçiyor, ilerliyoruz, yine gümüş atış hattımızda. fena halde konsantrasyonumu zedeledi kerata.

bir de şöyle bir durum var açıklamak istediğim: ben bilimsel bir insanım. gözümle görmediğim şeye inanmam maalesef biraz zor. bu adamlar yüzlerce defa bunu yapmış, ne diyorlarsa doğrudur diye düşünüyorum, dediklerine %100 inanıyorum ama anlaşılan bilinç altımda bir şey şüphe duyuyor, elimde değil! velhasıl biz dakikalarca domuz çıktı çıkacak takip ettikten sonra domuz tam da güngör’ün gösterdiği yerden yola fırladığında ben gafil avlandım / afalladım / şaşırdım / bocaladım... kendimi toplayıp tetiği çekmem birkaç saniye sürdü, eh zaten domuzun o dar yolu geçip gitmesi için de yeterliydi o saniyeler. ayrıca (1) güngör’ün (de) atmasını bekliyordum sanki, onun yerinde olsam ben atardım kesin! (2) tüfeği yüzüme alıp nişan almam da biraz zaman aldı galiba. (3) bir de domuzun durup bana nişan alma fırsatı vermesini bekliyordum :))

oooof of! kabul, ilk seferimde domuz vurmak da fazla olacaktı ama yine de... öyle yapmasaydım şöyle yapsaydım, böyle değil öyle dursaydım, şudur budur... şimdi anlıyorum avdan sonra saatler boyu bana aynı şeylermiş gibi gözüken detayları niye konuştuklarını! benim de içimde tekrar tekrar olanları konuşma isteği var. ve en kısa zamanda tekrar ava çıkma isteği. arada daha çevik tüfek çekmeye çalışma, daha iyi nişan almak için talim yapma. tekrar dağlara, şeritlere tırmanma, köpeklerin sesini çözmeye çalışma, tekrar seslerinin peşinden koşma, soluğumu tutma, her duyumu açma, domuzu anlamaya çalışma... insanın içine işliyor yahu bu!

ertesi gün emin’le karşılaşıyorum, selam sabahtan da önce oflayarak “yaa emin usta ıskaladım!” diyorum, neşeyle “attın mı?” diyor, “güngör attırdı,” diyorum, gülen yüzündeki ifade “hah, şimdi anladın sen bizi!” evet nihayet, anladım ben onu :))

orda,gizlenen birşey var şuracıkta...



Zeytinlerin dibinde, çamların iğnesinde. Dağlara doğru inen pusuda. Bir şey gizleniyor, her şey adına. Yaprakları yerde kavaklar, koca kestanenin silueti, yoğun yeşilden selviler, sakince soyunmuş şeftali dalları bir şey diyor, bir şeye işaret ediyor.

Bakıyorum. Bakıyorum, bakıyorum. Gözler algılayamıyor. Oraya varıyorum. Hah, işte burası, diyeceğim yere. Ama hala orda değilim. Oranın da altı, içerisi, derini var. Sanki... sanki başka bir şey...

Bir keskin, kısa çığlık geliyor. Çağrı gibi geliyor, kafamı uzatıp ilahi kanatlarıyla süzülen şahine bakıyorum. Şahin önce yükseliyor, vadiye doğru akıyor, sonra aşağı dalıyor, orda ikileniyor birden. Nadirdir iki şahinin yanyana uçtuğu, güzeldir. Biri ağacın dalında kalıyor, öteki gidiyor. Çok sonra görüyorum onları, çok yüksekte iki şahin uçuyor yine. Yine güzel.

Sanki dilimin ucunda sözcükler, sanki boğazımdan çıkmak üzere sıralanmış itekliyorlar, bilinmeyen bir kaynaktan gelmiş içime. Ne zor, anlayamamak, anlatamamak. Ne parçalayıcı.

Bir şey var orda, oralarda bir yerde, bana bir şey demeye çalışan.

Bugünlerde ben bunu yapıyorum: O gözükmeyen bir şeyin peşinden gidiyorum. Kâh tepeden vadiyi izleyen penceremin önünde dikiliyorum; yağmuru, rüzgârı, karşımdaki damları, daracık yollarını, o yollardaki traktörleri ve motorları ve yeni açılan yolları ve yeni yapılan ahırları ve titreyen ışıkları seyretmeye, baykuş puhlamalarını, keçi melemelerini, köpek ulumalarını, çoban seslenmelerini dinlemeye.

İspinozlar yağmur yağarken topraktan bir şeyler tırtıklıyorlar. Bir tane daha, bir tane daha... Yan bahçe ispinoz doluyor, evi, insanları unutmuş, toprağa dalmış küçük güçlü kuşlar. Dinliyorum kulağımı açmış, içimi açmış, tabiatın bana demeye çalıştığını dinliyorum... Bildiğim ama unuttuğum kadim bir dilde sanki; duyuyorum da ayırt edemiyorum.

Kâh komşu tepelere çıkıyorum, hiç çıkmadığım yollardan, hep uzaktan -ne kadar uzaksa!- bakıştığım fıstık çamının, köpeklerin hep tavaf ettiği ve bazen komşunun güzel atlarını saldığı ve atların neşeyle birbirlerini koşturduğu o çamın civarına, arkadaki, insansız vadiyi de gören tepelere. Bahar dedin mi dibinde en sevdiğim otun yetiştiği sıkışık çalıların arasına.

Güney ve doğu kapkaranlıktır burda. Yıldızlar yağar dağlara, tepelerdeki çamların üstüne. Vadiye, köye, medeniyeti hatırlatan devasa ışıltıya sırtını çevirip, güneydeki dağlara doğru durdun mu geceleyin, dizlerinin üstüne çökesin gelir. Tanrılara bir kez daha inanırsın... Bir tepeden diğerine çıkar, sıkışık ağaçlıkların, makiliklerin arasındaki orman şeritlerinden az daha gidersen komşu şehrin sınırından geçtiğini söyler bir tabela. Komşu şehrin şöyle tepenin arkasında oluverişi güzel bir histir. Hele bu kadar alçakgönüllü bir şehirse.

Kâh Meryem Ana’yı ziyarete gidiyorum Bülbül Dağına. Tanrılara uzanan çam ağaçlarının kolları arasında. Bir şey, diyorum, farklı bir şey arıyorum. Tutunabilmek için. Durmak, derin bir nefes almak, gözlerimi yavaşça kapayabilmek için. İnanç, huzur, ya da umut...

Umut, evet, umut var mı? O baktığım derinlerde, yükseklerde, toprakta, insanda? Hayır, diyorum kendi kendime, maalesef hayır, en ufak bir umut kırıntısı yok, insanlığın ne olursa olsun “iyi”leşmeyeceğine kesinkes inanmış durumdayım... Ama ne gam: Denemek için, insanlığın iyileşmesine katkıda bulunmayı denemek için her fırsatı değerlendiriyorum, heyecanla, şevkle, tüm benliğimle!

Yine mumların titrek ışıkları, koşturan sincaplar, Meryem Ana’nın sakin bakışları, alakabak çığlıkları. Aslında her şey aynı mı, ne? Küçük şapelin çevresindeki akasyalar kış soğuğunda çıplak, utangaç, arka perdeden bizi izliyor. Diyecekleri bir şey var sanki... Uzun uzun bakışıyoruz. Akasyalarla anlaşıyoruz:

Evet, bu akasyalar tekrar açacak. Ve tekrar bahar gelecek. Tıpkı daha önceki gibi. O gizlenen şey, o her şeyin susarak demeye çalıştığı, işaret ettiği... Daha evvel söylenmiş sözler söylenecek, belki başka şekilde; daha evvel hissedilmiş duygular yaşanacak, belki aynı şekilde.

Yaşanacak, yine güzellikle, belki mükerrer olacak ama aslolan o ki, yaşanacak yine. İşte bu kadar! Biz başka bir şey ararken, arasak da, yaşam yanımızdan geçiveriyor olacak tüm güzelliğiyle. Ya da içimizden. Hep aynı güzelliğiyle.

(Şubat 2006)

20 Ocak 2008 Pazar

20 ocak 2008 pazar (ece köyü)










sabah saat 8.30 da buluştum arkadaşlarımla.oturduk önce bir sabah çayı içtik hep beraber.çay keyfimiz bittik ten sonra,ya nasip deyip çıktık yola.bu haftaki av meramız ece köyü yakınları.av maiilene vardık.önece ne yapalım nasıl yapalım gibi avın programını yaptık.ilk salacağımız yere karar verdik ve harekete geçtik.ilk avı yapacağımız orman ece köyünün altında küçük bir parça.hemen sarı verdik ormanı. bir müddet köpekler elimde iz bakarak yürüdüm,sonra çıkarıverdim köpekleri elimden,köpekler birmüddet ormanı aradı. ses seda yok.ufacık ormandan kaybettim köpekleri.alt tarafa doğru hem dinliyor hem yürüyorum.umut ile serkanın yanına geldiğimde köpeklerin zil sesleri çok aşağıdan geliyordu.umut köpekler burdan indi yakalayamadın dedi.halbuki av başlamadan çok tembih ettim.sakın köpekleri geçirmeyin diye.ama malesef.av henüz başlamadan bitti.düştüm köpeklerin arkasından yola.hilmi ise bir üst yoldan .yaklaşık 2 saat köpek aradık .en sonunda köpekler gittikleri bahçecik boğazından geriye döndüler.av heycanı bitmişti o moral bozukluğuyla.tekrar yerlerimizi aldık.köpekleri aynı parçanın üst tarafına saldım.iz çok ama orda kalan domuz olmamış.köpekler sessizce çıktı geldi yanıma .ekip toplan anonsunu yatım.herkez yine bir araya toplandı.bu sefer ilk av yaptığımız parçaya yakın bir arka tarafa geçtik.burası daha büyük bir orman . oradan tekrar saldım köpekleri.salar salmaz barak ize ses yapmaya başladı.yaklaşık 1 saat o izden devam ettiler.artık o parçadan umudu kesmek üzereydim ki barut domuzun başında sarmaya başladı.(boynuz kulağı bu günlük geçmişti.babasından önce oğlu buldu domuzu)ardından barak ve arapta yetişti yatağa.domuz yürüdü ve kovgun başladı.ilk önce asvalta doğru gitti,ben önüne koşturmaca zor zar çevirdim oradan domuzu.artık önezeye gider derken, bu seferde karşımdaki tepeyi buldu.oraya gitsede çok önemli değil .tepenin arkası bahçelik açık arazi mutlaka geri dönecektir.dediğim gibi bir müddet sonra köpeklerin sesi geri çıktı. yol tarafından tekrar bir hamleyle önezeye soktum domuzu.köpekler gittikçe kulağım patlayacak silah sesinde.ard arda iki el silah patladı.telsizden anons ettim hemen.tamam vuruldu dedi hilmi.hilmi ile umut beraber ken, domuz yola atlıyo ikisi çok yakın basıyor tetiğe.yapılan otopside domuzu umutun vurduğu ortaya çıktı.golü umuta yazdık bizde.domuzun kalktığı ve vurulduğu şerit arasında bir yol daha var.arkadaşlara buraya gelin daha aşağıda domuz var burayı keselim dedim.15 dk sonra toparlandılar yanıma geldiler.biraz avın deli dolu sohbetinden sonra,herkes yerlerine dağıldı tekrar.domuzun ilk kalktığı yatağa doru saldım köpekleri .barak eliyle koymuş gibi çıktı domuzun tepesine.tekrar bir kovgun başladı.köpekler yine karşımızdaki tepeye geçti, orada bir tur attıktan sonra yine önezeye doğru yöneldi.köpekler gele gele bir dere ağzına doğru girdi.karşımda eşref abi sağımda ise hilmi var.domuz 3 kişinin arasına girdi.ilk önce hilmiye doğru çıktı oaradan vaz geçti ve eşref abiye doğru yöneldi.eşref abi tüfek yüzünde bekliyor domuz iyice yaklaştı .1 el bastı tetiğe.domuzun çatırtısı alt tarafa doğru yöneldi.eşref abi vuramamıştı.domuz yola paralel biz üstten takip ediyoruz.köpeklerle bir hizada önüne yetişmeye çalışırken barış motorla karşımdan geldi.barışa dön diye bağırınca barış işi anladı.hemen bir u dönüşü.ben onun yanına yetişene kadar 1 el silah patladı.bindim motora silah sesinin geldiği yere.barış domuzu orda vurmuş.güzel. av harika olmuştu. candan hanım bir arkadaşıyla beraber avı izlemek ve av yapmak için yanımıza geliyordu.gelmeleri tam barışın domuza sıkı atma anına denk gelmiş.candan hanım,barışa ne vurdun diye sorunca.barış candan hanımı tanımadığı için ilk etapta donmuş kalmış(eyvah demiş panter emel geldi bunlar şimdi niye vurdun hayvanı diyecekler diye barış bir anlık şok yaşamış)iş ortaya çıkınca rahatlamış bizimki.toplandık domuzun başına .bir müddet takıldık.bir av daha yapıcaz .aynı yere tekrar salmak istemedim köpekleri,kalan domuzlar izlerinden belliydi,küçüktü.o yüzden çerkez deresine gitmek istdim. çktık yola.çerkez deresi kesildi. öneze tamamdı.saldım köpekeleri yürüdüm arkalarından.köpekler ormanı tarayarak çıktı yukarı,hiç bir koku tutmadan.hilmi yukarıda köpekleri tuttu.bir önce av yaptığımız yere doğru döndük tekrar.saatte baya ilerlemişti.bugün avda emin yoktu ama, sağolsun candan hanım.gelirken çay malzemesi getirmişti.avda çay,çölde su gibidir,hiç birşeye değişilmez.durduk bir noktada .ateş yakmak için. hareket halinde herkes.kimi odun topluyor.kimi sohbet ediyor.ben köpekeleri tekrar aynı ormana salıverdim. daldılar ormana. bende tüfeksiz düştüm köpeklerin ardına,köpekler önce dereye doğru indi,dere içinden yukarı doğru arayarak sessiz ilerliyor.yaklaşık 20 dk sonra barut yine bir güzellik yaptı.domuzun başında ses veriyor.barutun sesine toplandı köpekler bir araya.yatakta biraz sardıktan sonra kalktı domuz.yine ilk hamlesini asvalt a doğru yaptı.ben 200 mt önüne koştuktan sonra,elimde tüfek olmadığı için bağıra çağıra döndürdüm domuzu.domuz dönünce tekrar bende arkasından koşmaca.arkadaşların haberi olup olmadığını bilmediğim için bir an önce yetişmek istiyorum.son virajı dönmüştümki barışı ve serkanı elinde silah köpekleri takip ederken gördüm.rahatladım.tüfeğimi almak için ateş yaktığımız yere doğru yöneldim.ama domuz buna fırsat bile vermedi.ateşi yaktığımız dereye girdi.zaten herkez ordaydı tüfek almamada gerek yoktu.domuz ilk önce bizden tarafa yöneldi.candan hanımı burdan çıkacak diye uyardım.ya ateşin kokusunu aldı yada bizim.ordan yine eşrefin attığı yere doğru yöneldi.barış umut hilmi eşref abi hepsi karşıdaydı.domuz önlerine kadar gitti,ha attılar atacaklar derken.köpeklerin sesi dere aşşağı yöneldi.hemen candan hanıma benimle koşması için işaret ettim.domuz yine yola paralel altımızdan gidiyor biz üstten koşmaca.uzun bir koşudan sonra bir dere ağzında domuzun önüne geçtik,domuzla aramız 5 mt ne olduysa bizi yine anladı,tekrar aynı istikamete devam etti.biz durumuyuz bizde arkasından devam.oradan yaklaşık 100 mt sonra yolun altında domuzn sesini duydum,yola çıktı çıkacak.candan hanım domuza ateş etmek için çok istekli ve hırslı .bu yüzden ona attırabilmek için elimden geleni yapıyorum.nihayet oldu domuz fırladı yola candan hanıma at at derken,bir anlık panik ve heycandan sonra bastı tetiğe.ama domuz yolu çoktan geçmişti.arkasından bende attım ama konsantre bozukluğuyla bende vuramadım.olsun amaca ulaşmıştım sonuçta candan hanım domuzla karşılaşmış ve tetiğe basmıştı.tabiki ilk deneyim olduğu için gayet normal vuramaması.ama domuzun önüne koşarken candan hanımın gösterdiği performans takdire değer di.domuz geçtikten sonra barağı tuttum.barut ve arap kovguna devam ettiler.bizde ordan tekrar çayımızın başına döndük.oturduk muhabbete.avad umut barış olurda fırlamalık olmazmı.adamların işi gücü fırlamalık zaten.hır gür bağrış çağrış muhabbet,akşam oldu.ama bizim arapla barut hala yoktu ortada.ben baya köpek beklicemizi anlayınca ateşi kuvvetlendirdim biraz.saat 5.30 gibi candan hanım ve arkadaşı gitti.ardındanda barış umut ve serkan.biz hilmiyle beraber kaldık ateş başında.hava da iyice karardı biz saat 12:00 gibi döneriz diye düşünürken , ufaktan zil sesi gelmeye başladı.önce barut ardından da arap geldi .hemen toparlandık ve eve doğru çıktık yola.zevkli avdı...(bazı arkadaşlarım yazılarım hakkında yorumlar yapıyor.daha içerikli birazda edebiyat katarak yazmamı istiyor.bende edebiyat ne gezer.benim amacım yaptığım avların günlüğünü oluşturup, ufak videolarla ve resimlerle ölümsüzleştirmek.ben yazıları sizin istediğiniz gibi yazmaya kalksam heralde 6 ay sürerdi:)))))))

16 Ocak 2008 Çarşamba

16 ocak 2008 çarşamba (deli domuzu bulamadık)







dün akşam hilmiyle beraber,çarşamba nereye ava gideriz diye konuşuyorduk.birden pazargün bizimle dalga geçen deli domuz aklımıza geldi.dedik tamam ona gidelim.o domuzla bir hesabımız var zaten.sabah 09.00 gibi hilmi bana geldi,bende hazır onu bekliyordum zaten.aldık köpeklerimizi çıktık yola. 25 dk sonra kartal mevkiine ulaştık.hemen başladık o mevkide deli domuzun izini aramaya.ne beylik içi,ne ışılıkavak.nede kartalda izi bulamadık.bizim domuz heralde hala kaçıyordu.ondan vaz geçerek kartal tepesinin alt tarafına doğru yöneldik.yolda ilerlerken alt tarafa doğru inen izler gözümüze çarptı. hemen durduk,başladık izi sürmeye.bir müddet izi sürdük ve domuzun yönünü anladıktan sonra salıverdik köpekleri.hilmi kartalın altında kaldı.ben ise köpeklerin gittiği yöne doğru yöneldim.köpekler izle ses vererek aşağıya,zeytinliklere doğru indi.yaklaşık 1 saat boyunca köpeklerden ne ses ne bişey.köpekler ortalıktan kaybolunca, ben tam karşı tarafa ışılıkavağa doru geçtim.oradada bir ses duyamadım.başladım zeytinliklerden aşağı doru yavaş yavaş inmeye.bir müddet indikten sonra,köpeklerin sesi derinden gelmeye başladı.yerlerini öğrenince bende oraya oturdum ve köpekleri izlemeye başladım,hala aynı izden yukarı doğru çıkıyorlardı.oturduğum yerin yaklaşık 50 mt altında zeytinlik içinde 2 dönüm kadar bir parça orman var.o ormandan ara ara ufak tefek sesler geliyor. ama ben pek aldırış etmedim. zeytinlik içinde bir parça fundalık.koca oramanı bırakıpta orda yatacak hali yok ya. köpekler iyice dere içinden bana doğru yükseldi,yükseldikçe seside sıklaştırmaya başladır.ben kurguyu kuruyorum hemen.köpekler burdan gelir ve kartal la ışılıkavak arasındaki çamlık tan kaldırırlar.ben bu şekilde düşüne durayım, köpekler iyice yaklaştı bana .barak altımdaki o ufak parçaya girdi.daha girer girmez 2 kalın ses verdi.hadi canım barak şaka yapıyorsun.dalga geçme hadi ize devam et desemde.barak çok ısrarlı domuza sarmaya başladı.ben iyice afalladım, şaşırdım. yaw orda domuzmu yatar.şaşkınlıkla beraber hemen kalktım yerimden ve o parça ormanın üzerine doğru indim.ormana 15-20 mt kadar kalmıştım ki domuzlar yürüdü.benden tam zıt istikamete doğru katar olmuş 15 kadar domuzu çıkarken gördüm.hemen tüfeğime davrandım. en önde giden büyük domuza yaklaşık 70-80 mt. den. ilk atışım boşa gitti.2. atışımda domuz sendeledi ve ağırlaştı.ardından bir atış daha yaptım. malesef oda boşa gitti.domuzları görüş açım zeytin ağaçlarından dolayı çok iyi değil.bu yüzden ben 3 kurşun atana kadar mesafe baya açıldı.hemen hilmiye döndüm.domuzlar sana doğru geliyor.ben ise köpekleri takip etmeye başladım.yaklaşık 250 mt kadar sonra köpekler sesi kesti.benim domuz orda kalmıştı.aslında okadar domuzun içinden köpeklerin o domuza rastlaması büyük şans.alay ayrılmamış oda aynı sürünün gittiği patikanın üzerinde kalmış demek.bu arada hilmi domuzları geçirdim dedi.köpeksiz giden domuzu takip etmek, vurmak zordur tabi.bende ormandan köpeklerin yanına dere yatağına doğru indim.domuzun başına oturdum ve köpekleri seyretmeye başladım.bir müddet oturdum,tam köpekleri bağladım çıkacaktımki hilmi yanıma geldi.bir müddette onunla oturduk. sonra köpeklerimizide alarak beraber kalktık.hemen kartala geçen domuzların izine düştük.hilmi beylik yoluna gitti,bende köpekleri ize salarak.kartalın zirvesine çıktım.barak ne olduysa izde baya bir bocaladı.(artık orası barakla izin arasında)bir müddet sonra tekrar izi düzeltti,biraz daha gittikten sonra domuzun başına vardı.hemen yukardan sürek yapmaya başladım.domuz kalkıyor 50 mt sonra tekar dayanıyor.bağır çağır ses soluk kalmadı bende,hilmiye döndüm,ben yatağa giriyorum kusura bakma dedim.ne demek arkadaşım gir dedi(hilminin kibarlığı üzerindeydi bu gün)sallandım aşağıya köpeklere doğru.orman çok sık ilerlemek zor.zor zar yaklaştım köpeklere.barak yaklaşık 10 mt ömümde ses veriyor,usul usul sokuluyorum.domuz köpeklerden kalkmıyor, ama beni anlarsa durmaz orda.biraz daha sokuldum.o anda ne olduysa domuz birden barağa doğru yüklendi. o karmaşada domuzla 2 mt mesafede kaldık etrafımda 3 köpek var onlar yüzünden atamadım.gerçi atmak istesemde biraz zordu,çok zor pozisyon dar ve görüş açısı kısıtlı.domuz beni görmesiyle aşağıya doğru attı kendini,köpekler arkasından.domuz köpekler gitti ben kaldım ormanın göbeğinde.girerken domuz var yatağa yanaşıyorsun heycanlı oluyor .ama o ormandan şimdide boş boş çıkması var.hemen hilmiyi domuzun gittiği yöne doğru yönlendirdim.bende yavaş yavaş çıkmaya başladım,yaklaşık 40 dk sonra hilminin yanına vardım.domuz çok ters bir yerden kaçmıştı.oturduk köpeklerin gittiği yönü dinliyoruz.bekle bekle ne köpekler nede bir emare.saat te baya geç olmuştu.hilminin servislerini yapması için saat 17:00 de. selçukta olması gerekiyordu çokta bir zaman kalmamıştı.hilmi selçuğa dönecek bende köpekleri beklemek için orda kalacaktım.hilmiyle motorların yanına kadar beraber yürüdük,anam o nedir? barak tam karşımızda domuzun başında sarıyor.biz köpeği kireççili tarafından bekliyoruz.o nezaman geldi geçtiyse arkamıza dolanmış.hemen bir atak daha yaptık .hilmi yerine koştu. bense köpeklerin yanına.yatağa iyice yaklaştım, beni anladı ve yürüdü domuz, köpekler arkasından.bense onların arkasından.domuz etekten dolaştığı için ben tepeden önüne geçebildim.domuzun çatırtısını duymaya başladım, üzerime doğru geliyor.ormanın kıyına doğru geldi,durdu ve dinliyor,yaklaşık 10 sn kadar dinledikten sonra fırladı ormandan.hemen tüfeği yüzüme aldım 1.kuşunu attım domuz yıkıldı kalktı hemen. 2. kuşunu atmaya fırsat bulamadım.çünkü barak domuzun üzerinde bitti.biraz bekledim ve fırsat kollamaya başladım.can çekiştirmek istemiyorum.ama barakta fırsat vermiyor.kollar ken bir anı yakalayıp kafasına tek atış yaptım.yine çok güzel ve zevkli bir av yaptık.ama benim aklım o bizi rezil eden deli domuzda kaldı.o bu dağlardaysa bir gün tekrar karşılaşırız elbet.bu arad hilmi servise geç kaldı yemiştir fırçayı.:)))))

15 Ocak 2008 Salı

yaban domuzları


Yaban domuzları ile ilgili derlemeye başladığım kaynaklarda ulaştığım ilk detaylı bilgi Amerika da bulunan bir üniversitenin araştırmasıdır. Elimden geldiğince Türkçe'ye doğru bir şekilde tercüme ettim. Genel tanımlar ve alışkanlıklar konusunda bize ışık tutabilecek detaya sahip.
Familya : Suidae
Latince Adı : Sus Scrofa
Coğrafi Dağılım ve Bölgeler
Domuz familyasının içinde en büyük çeşitliliği yaban domuzları oluşturur. Genel olarak Avrupa, Asya, Kuzey Afrika da bulunur. Bununla beraber ada coğrafyaları olan, İngiliz Adaları, Korsika, Sardunya, Japonya, Sri Lanka, Ryukyu Adaları, Tayvan, Sumatra ve Doğu Hindistan adalarının bir kısmında da bulunurlar. Domuz familyaları insanlığın ilerleyen tarihinde daha sonraları evcilleştirilmiş hayvanlar olarak da addedilmiştir. Şu an itibari ile Sus Scrofa yani yaban domuzu hemen hemen her yerde bulunabilir ve özellikle ormanlık ve yüksek arazilerde bulunurlar.
Yaşam Alanı ve Habitat
Yaban domuzları geniş bir çevre yelpazesinde bulunmasına rağmen, genellikle nemli ormanlarda fundalıklarda ve çalılıklarda boy gösterir. Özellikle meşe ormanları ve sazlıkların bol ve sık olduğu yerleri tercih ederler. Çok sert kış şartlarında ve soğuktan meydana gelen yiyecek azlıklarında çok uzun mesafeler katederek yiyecek bulma kapasitesine sahip olduğu kanıtlanmıştır. Ciddi ısı değişimlerine hassastırlar. Yaban domuzlarının suda veya çamurda debelenerek postlarında oluşturdukları tabakayla, ideal ısılarını koruma konusunda bir teknik geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Ve bu hareketin aynı zamanda böcek ve sürüngen sokmalarına karşı koruma oluşturduğu da bilinmektedir. 50 derecenin altında rahat edemeyeceği gibi ters olarak sıcak havalarda güneş çarpmasına karşı da dayanıksızdırlar.
Fiziksel Tanımlama
Ağırlık : 50 ila 350 kg
Uzunlık : 90 cm ila 180 cm
Yaban domuzları sert ve kısa tüylerden oluşan kaba bir posta sahiptirler. Renkleri koyu griden kahverengine giden bir yelpaze içinde değişiklikler gösterir. Kafa ve gövde uzunlukları 900 – 1800 mm civarlarında kuyrukları da 300 mm civarındadır. Omuz yüksekliği 550 ila 1000 mm arasında olur. Ortalama ağırlıkları 50 ila 300 kg arasında değişir. Erkekler genellikle dişilerden iridir. Yaban domuzları sürekli gelişen 4 ana dişe sahiptir. Bu dişler diğer dişlerin arasında olmakla beraber her biri üst ve alt çenenin çeyrek dairelerinde , bulunur.
İnsanların yaşam alanlarına yakın yaşamaları sonucu genetik değişikliklere uğrayan yaban domuzlarında değişkenlik gösteren deri renkleri, kuyruk uzunlukları ve burun (zurna) tipleri gözlemlenmiştir.
Üreme
Çiftleşme mevsimi şiddet içeren bir zaman dilimidir. Genellikle erkekler dişilerile eşleşebilmek için kavga ederler. Erkek domuz sürekli olarak alt dişlerini üst dişlerine sürterek keskinleştirme yetisine sahiptir. Keskinleştirilen dişler, çiftleşme dönemlerinde sıklıkla silah olarak kullanılır. Yaban domuzu familyasının erkek bireyleri karnın yan kısımlarında, çamur ve reçine ile kalın tabakalar oluşutururlar. Bu tabakalar dişiler için yapılan kavgalarda ölümcül diş yaralarını engellemek amaçlı kullanılır. En agresif erkekler bir çiftleşme döneminde 8 dişiye kadar çiftleşebilir ve 8 dişiyi hareminde tutabilir.
Ilıman bölgelerde dişiler ,ilkbaharda bir batın yavru verir. Tropikal bölgelerde yavrulama/üreme yıl boyu devam eder fakat genellikle nemli mevsim zamanlarında gerçekleşir.
Dişiler 21 gün kızanda kalır ve bu dönemin 3 günü ılımlı ve kabul edicilerdir. Çiftleşme gerçekleştikten sonra yavrular 115 günlük bir gebelik sürecinden sonra doğarlar. Ortalama hamilelik süresi 100-140 gün arasıdır. Anne bir batında 1 ila 12 yavru doğurabilir. Genellikle 4 ve 8 arasıdır. Cinsel yetişkinliğin 8-10 aylıkken oluşmasına rağmen dişiler 18 aylık olmadan üremezler. Erkekler ise 5 yaşından önce dişilere ulaşabilecek güce ve iriliğe sahip olamazlar.
Dişi yaban domuzu ot ve çimen üzerine hazırlanmış bir yuvaya doğurur. Yavrular doğduktan sonra bir süre bu yuvada zaman geçirirler. Yaban domuzu dişileri yavrularını koruma konusunda üst düzeyde agresiflerdir. Bu üst düzey agresiflik ve dikkate rağmen sadece doğan yavruların yarısı olgunluk ve yetişkinlik dönemlerine geçebilir. Çoğu, hastalıklara ve doğadaki diğer yok edicilere yenilmektedir. Yavrular 3-4 ay kadar emzirilir ve anne tarafından ilgi görür. Genellikle bir sonraki gebelikten önce bağımsız hale gelirler.
Yaşam Süresi
Yaban domuzlarının genel yaşam süresi 10 yıldır. 27 yıl yaşamış yaban domuzu kaydı dünya üzerinde mevcuttur. Genç ölüm oranı yüksektir.
Davranış
Avrupadaki yaban domuzları, genellikle gözlenen 20 li sürülere nazaran bazen 100 lü sürüler halinde bulunabilir. Bu sürüler yavruları,gençleri ve dişileri kapsar. Erkek domuzlar yetişkinliğe ulaştıkları zaman sürüyü bırakırlar ve tek başlarına yaşamaya devam ederler. Sürüler genel olarak çok çok büyük alanları dolaşırlar ama göç etmezler. Yaban domuzları daha çok şafak vaktinde, günbatımında ve gece aktiflerdir.
Yuva Bölgesi
Bilimsel araştırmaların belirtmesine göre yaban domuzlarının yuva ve yaşam bölgeleri 100 – 400 hektar arası değişmektedir. Erkek domuzların bölgeleri dişilere göre daha geniştir hatta iki katına yakındır.
İletişim, Algı ve Sezgi
Koku alma duyuları domuzların en gelişmiş özelliklerinden. Burun kasına bağlı büyük yuvarlak kıkırdak domuzun burnuna ekstra hareketlilik ve esneklik kazandırır. Yaban domuzu ileri düzeyde bir tat alma duyusuna sahiptir. Bilinmeyen nesneleri tat duyuları ile çok çabuk ve kolay tanımlayabilme yetisine sahiptir. Yaban domuzlarının iyi derecede görme yeteneğinden yoksun olduğuna inanılır. Gözleri , önden görüşü çok zayıflatacak şekilde kafanın yanlarında bulunur. Yaban domuzları homurdanarak ve çığırınarak sesli iletişim kurarlar.
Yemek Alışkanlığı
Yaban domuzu otobur ve etobur olarak seçim yapmadan beslenir. Yosunlardan sebze meyveye, cevizden meşe palamutuna, sürüngenlerden böceklere uzanan çok geniş bir besin yelpazesine sahip olduğu için, yemek bulması kolaydır. Bu kolaylık yaban domuzlarının çöllerden tutun dağlık arazilere kadar birçok çevrede yaşamlarını sürmesini sağlamıştır.
Yok Edicileri
Yaban domuzlarının bilinen en büyük yok edicisi, insandır. Erişkin domuzlar; ayılar, vahşi iri kedi türleri, ve timsahlar tarafından avlanır. Genç ve küçük yaban domuzları, büyük yılanlar, büyük sürüngenler, vahşi kediler ve kurtlar tarafından avlanır. Yaban domuzları tehdit altındayken ileri derecede agresif ve gözüpeklerdir. Sürekli gelişim gösteren ve keskinleştirebildilkleri dişlerini ; bunun yanında da , hacimlerinin tüm kuvvetini saldıranı incitmek ve devre dışı bırakmak için kullanırlar.
Yaban Domuzlarının Ekosistemdeki Rolleri
Doğuştan itibaren ekosistem içinde yer alan domuzlar, toprağı karşıtırarak farklılaşmasına, yeni tohumların kolonilenmesine ve meyve tohumlarının yayılmasına sebep olurlar. Bilhassa genç olan domuzlar, iri yok edici etoburlar için önemli bir av ve besin kaynağıdır. Ama bunun yanında küçük hayvanları yiyerek sebze ve meyve birimlerine zarar vererek ekosistem içinde zararlılar arasında da yer alırlar.
Hazırlayan : Tanya Dewey ve Jennifer Hruby
Türkçeye Çeviren : Deniz Diren

13 Ocak 2008 Pazar

domuzun delisi olurmu?


bu gün sabah.beylik tarafına av yapalım dedik.demez olaydık.sabah saat 09:00 da çıktık beyliğe.ilk önce kartal tepesini aradık,ardından da bir üst tarafındaki ormanı.barak orda bir koku tuttu ve sürmeye başladı.hilmi ve muzaffer ise hemen köpeklerin üstünü kesti,barak bir müddet izi sürdükten sonra domuzun başına vardı.işte bizim film başlıyordu.hemen davrandım ve havaya 1-2 el ateş ettim.köpekler bildiğimiz güzargah üzerinde hilmilere doğru çıkmaya başladı.ben alttan köpekleri dinliyorum,kulağım hem köpeklerde hemde önezede patlıyacak silah sesinde.köpekler geçtiiiiii gitttiiiiiiiii,ne silah sesi ne bişey.hemen hilmiye döndüm ,ne oldu diye sordum.hilmi nin bana söylediği ilk kelime.bu domuz manyak ya. bir gülme tuttu beni.ne oldu diye tekrar sordum.domuz koca ormanı bırakmış yaklaşık 700 mt bahçelik alandan geçmiş.hemen toparlandık. arkasından başladık takibe.kısaca domuz akşama kadar bizimle dalga geçti.köpekler kovuyor biz önüne koşturmaca.tabi biz avcıyız ya her geçtiği yeri biliriz(o bilgiler bu domuz için geçerli değilmiş meğerse) bu domuz normal değil ki.yaw bi ormana gir arkadaş. nerde... hep bahçelerden yollardan,açık arazilerden gidiyor hayvan(iyiki sabah ormandan kaldırdık.gerçi bu domuz inçir bahçesinden kalksada şaşıracağımı hiç sanmıyorum)sonuçta saat 10:00 dan akşam 17:00 kadar bu domuzun arkasındaydık.ama malesef vuramadık.bu domuz için ayrı bir strateji geliştirmek lazım.normal av stratejisiyle bu domuz vurulmaz.köpekleri tuttuktan sonra yaktığımız ateşin başında avın sohbetini yaparken,domuzun adını deli koyduk.artık omu deli bizmi orası tartışılır.bir deli domuzumuz eksikti oda oldu sonunda...

11 Ocak 2008 Cuma

birde fıkramız olsun










--- birbirini seven 2 insan birgün evlenir.ilk etpta evlilikleri gayet düzgün geçmektedir...ama birgün kız eşyalarını toplayıp babasının evine döner.
--kız --- baba benim eşim çok kötü.kumara başladı ve hergün içki içiyor der.

baba-- gayet sakin bir şekilde.kızım o bir hevestir, biraz sabret bırakır der.

kız bunu üzerine eşyalarını alır ve kocasının yanına döner.

aradan 6 ay daha geçmiştirki kız tekrar eşyalarıyla birlikte babasının evine gelir.

hemen baba sorar kızım ne oldu.

--kız-- baba eşim dediğin gibi kumarı,içkiyi bıraktı.ama şimdide hovardalığa başladı.

--baba-- biraz teselli eder ve,kızım sen bana güven .onuda kısa zamanda bırakacaktır der.

kız bunun üzerine tekrar evine döner.

herşey çok güzel devam etmektedir.ama bir müddet sonra kız tekrar eşyalarını alıp babasının evine döner.

--baba-- kızım ne oldu yine?

--kız-- baba eşim dediğin gibi kumarı içkiyi bıraktı .ardından hovardalığıda bıraktı.lakin şimdide avcılığa başladı...

--baba-- tamam kızım odanı hazırla.sen busefer ...oku yemişsin .avcılığı ölüdürsende bırakmaz artık

7 Ocak 2008 Pazartesi

gencer korkut (kocaeli)

sevgili gencer abimle geçen yıl sanal ortamda tanıştım.aynı ava gönül vermemiz bizim sohbetlerimizi bu günlere taşıdı . henüz bir araya gelme şansımız olmadı.ama sanalda yaptığımız sohbetler.kendisinin saygılı ve örnek bir insan olduğunu fazlasıyla gösteriyor.domuz avı hakkındada yeterince bilgiye sahip.inşallah birgün beraber av yapma şerefine nail oluruz.saygılarımla sevgili gencer abicim ...

murat demir


kendisi benim kuzenim olur.ona domuz avını öğretene kadar canım çıktı,domuz avını fiilen öğrendi ama,vurduğu domuzların vay haline.yaw o tüfeği hiçmi doğru tutamaz adam.bir seferde şu domuzu koltuğundan yada kafadan vur. ama nerdee... hep kıç bölgesinden yada olmicak bir yerinden tutturur kurşunu.marmariste yaşadığı için , şimdide oranın ortamına ayak uydurmaya çalışıyor.başlamış kuş avına.dönek yani.herkes kuştan sıkılıp domuz avına başlar ve asla terk etmez bir daha(domuz avının güzelliği bir başkadır) buda tam tersini yapıyor şu an.neyse ona kuş avlarında başarılar ve rast gele diyorum.seni öz kardeşimden çok seviyor ve iyiki varsın diyorum.

6 Ocak 2008 Pazar

6 ocak 2008 pazar.umut şeytanın bacağını kırdı sonunda






yine düştük yollara.avın heycanı doğanın güzelliği yine cağırdı bizi,derinlerden gelen yumuşak bir sesle.umut yine çılgınlıklarıyla deliliğiyle bağıra çağıra yolda ilerliyoruz, av yapacağımız meraya doğru.bu arada ekip yine dünkünün aynısı hilmi, serkan, umut ,ve ben. zübeyde hanım ormanı nın alt şeridinden yavaşça gidiyoruz.yolun kıyında bulunan koyun ağılında bulunan köpekler motorun etrafını sardı, durmadan yiycekmiş gibi bize havlıyorlar.umutta köpeklerle dalga geçiyor.umut sağ taraftan geriye bakarak köpeklerle dalga geçerken, ben sol tarafa doğru usulca eğilim hırlama sesiyle beraber umutun bacağını sıktım.umut bir hışımla bağırarak ilkindi(yani zıçtı altına )bizde canmı kaldı yıkılıyoz gülmekten.umutsa hala olayın şokunda.kahkahalarla vardık av yerimize.belevi sırtına doğru ufak bir parça var ilk önce orayı aramaya karar verdik.hilmi ve umut yolun alt tarafına sekan ise yukarıya zeytinlik içine çıktı,bense aldım köpekleri tuttum yolu salacağım yere doğru.barut çıkarken bir koku tuttu ve ters tarafa doğru gitmeye başladı,barağı salarsam onun sesine gidecek diye bir süre bekledim.bağır çağır barutu geri döndürdüm.sonra hepsini bir saldım ormana.bir müddet gezdiler ve ormandan çıktılar.buzaman zarfında bana yaklaşık 300 mt mesafede zeytinlikte çalışan 3 kişi var. durmadan bana sesleniyorlar. ama tam anlayamıyorum ne dediklerini.bağladım barağı tuttum yolu onlara doğru. yanlarına vardım.onlar sabah işe gelirken yolda 5 tane domuzla karşılaşmışlar ondan bağırıyorlarmış bana.onlardan yeri öğrenip teşekkür ederek ayrıldım.hemen hilmiye anons ederek durumu bildirdim.onlarda hemen dediğim yere doğru yöneldiler.tarif ettikleri yere geldim ve köpeği salmak için yerlerini almalarını bekliyorum.ama barut ve arap onları beklemedi.hemen sesle domuzun başına vardılar. domuzlar yürüdü hepsini karşıdan net seyrediyorum.biryandanda yetişmeleri için dua ediyorum . neyseki domuzlar ormanı terketmedi ve turlamaya başladı buda bize zaman kazandırdı.umut ve hilminin yerine ulaştığını gördüm ve barağı çıkarı verdim elimden.köpekler birleşti çıldın gibi kovmaya başladı.ormanda 1 tur çektikten sonra domuz dayandı köpekler başında sarıyor.hilmiyle karşıdan canlı yayın izliyoruz ,tam bu sırada bir feryat koptu köpeklerin sardığı yerden .köpeğin birine vurdu domuz ama hangisine .domuz yürüdü ve öyle bir yere girdi ki 4 kişinin arasına.ben ve umut karşılıklı ,serkan umutun daha altında hilmide benim altımda.domuz ilk önce serkana kadar çıktı .onu anlayıp geri döndü,oradan direk hilmiyi öptü ama onuda anladı,oradan umutla aramıza girdi.benim tarafından dere içinden geliyor üzerimize.birden umuta doğru yöneldi.umutun kalp atışını olduğum yerden hissedebiliyorum.domuz iyice yaklaştı.gözlerim umutta tüfek yüzünde öyle bekliyor.bir el silah sesi sonunda çekti tetiği.bulunduğum yerden duydum domuzun bağırışını .ama ne köpek sesi ne domuz sesi nede silah sesi, umutun bağrışlarını bastıramadı deliler gibi bağırıyor sevinçten.herşey çok güzeldi ama barutu domuz arka bacağından yaralamıştı ,eee domuz avı bu her an herşey olabilir biraz canım sıkıldı ama yapacak bişey yok.hemen toplandık.köpekleri tuttuk ve aynı yere salmak için hareket ettik.herkes yerini aldı,saldım köpekleri.köpekler kokuyla bir üst ormana çıktı domuzlar o parçadan kaymışlar.ters tarafa kaçtı. önüne geçemedik.hilmiyle bindik motora köpeklerin arkasından birmüddet gittikten sonra köpeğin önüne geçtik .biz köpekleri geçtik ama domuzda bizi geçmişti.orada tuttuk köpekleri ve geriye döndük.saat 12:30 olmuştu tam yemeğe oturduk eminde geldi yanımıza .yaktık ateşimizi yine avın güzel tarafıyla (yani muhabbetiyle )hem yemeğimizi yedik hemde çayımızı içtik.umut heycanla avı anlatmaya devam ediyor tabi bu arada.umut bana dün sen benim önünde domuzu vurdunya bak öğrendim bende vurdum demek önümde vurula vurula vurmayı öğrenicem dedi .bu sırada seko bombayı patlattı,tabi umut bak köpeklerde önünde vurula vurula avı öğreniyo sende öğrenicen dedi .biz kırıldık yine gülmekten.ordan toparlandık 2. avı yapmak için başka bir mevkiye geçtik .orada 2-3 parça orman aradık ama başka domuz bulamadık.köpeklerimizi tuttuk ve eve doğru düştük yola,eve gitmeden kulübe uğradık ve 1-2 bardak çay içtik birazda orda sohbet .bir av günü daha bitmişti.ama umutun bu gece uyuyabileceğini hiç sanmıyorum...(yüklediğim videoda umut o heycanla ufak bir küfür kaçımış azından şimdiden özür dilerim)

5 Ocak 2008 Cumartesi

5 ocak 2008 cumartesi





hava çok soğuk,ortalık buza kesmiş.peki bu bizim ava gitmemize engelmi? asla .umut ve serkan kuşadasından saat 8:30 da geldiler(ama ben hala yataktayım,avcı soğuktan korkarmı? saat 8:00 gibi dışarıya bir baktım,kendimi yatağa geri zor attım .soğuk yaw)ama umutlar gelince s.s kalktım artık.hazırlandım ve indim.köpeklerimi aldım ve beraber çıktık yola.selçuk çıkışında hilmiyle buluştuk 4 lü tamamdı.istikamet kurudağ mevkii ileriiiii.motorun üstünde titreye titreye gittik av maaline.kuru dağ altında baya bi iz kesitik ama umduğumuz izi bulamadık.yinede saldık köpekleri köpekler bir müddet gezdikten sonra çok neşeli olmamakla ses vermeye başladılar.dağın zirvesinden menderese doğru ilerlediler.bende alttan takip ediyorum köpekleri.gide gide menderes e vardık,orda köpeklerin önüne geçtim ve tuttum köpekleri.domuz menderesten karşıya geçmişti.ondan vaz geçtik,çünkü gittiği yer çok hoş değil.tektar köpeklerle aynı yere döndüm .oradan tekrar saldım köpekleri.oradan tekrar bir iz sürerek arkamızda kalan yaklaşık 400 dönüm kuru mısır tarlasına doğru gittiler.orada saatlerce uğraştık ama domuzu bulamadık.birazda moral bozukluğuyla topalndık,köpekler geldi ve ordan tekrar başka bir mevkiye gitmek için yola çıktık.varacağımız yere ulaştığımızda saat 12:30 olmuştu.umut ve hilmi önce birşeyler yiyelim diye ısrar etti. ama ben sabah domuz bulamamanın hırsıyla tekrar saldım köpekleri .hilmi ve serkan önden keseceğimiz yere doğru gittiler.umut ve bense köpeklerin arkasında biraz durup aynı yere gidecez.köpeklerin arkasında biraz takıldık,köpeklerde herhangi bir ses vermiyordu.hilmilerin yanına gitmek için tam hareket edecektik,ama edemedik çünkü motorun lastiği patlamış.off of bu çok kötü bir durum dağlarda aracın bozulması gerçekten hiç hoş değil.orda bıraktım motoru ve yayan yola devam ettik.hilmilerle aramız yaklaşık 1000 mt.yarı yola ulaşmıştıkki hilmi telsizden anons etti.hemen hilmiye döndüm, hilmi köpeklerin kovduğunu söyledi.biz umutla hızlandık ve hilmilerin olduğu yere geldik ve yerimizi aldık.köpek ler aynı tepede 2 tur attı,ve üzerimize doğru yöneldi iyice yaklaştılar. artık domuzun ormanda yaklaşırken sesini duyuyordum.umutla aramıza girdi çıktı çıkacak derken fırladı ormandan dışarı.aslında domuzu umutun vurmasını istiyordum ama benim üstüme geliyordu .umutta bu ara tüfek yüzünde beni izliyormuş.domuz iyice yaklaşınca tüfeği yüzüme aldım ve koltuğuna tek atış yaptım.tetiği çekmemle domuzun 4 ayağını havada gördüm.domuz olduğu yerde kalmıştı ama canlıydı.umut bunu görünce fırladı yerinden bağıra çağıra. umutta bir heycan.hemen çıkardı kamerasını ve çekmeye başladı ,bir müddet çektikten sonra bana tut şunu çekmeye devam et ben domuzu keseyim dedi(manyağa bak yaw domuzu kesecek birde kameraya çekecek bende bunu bloğa koyacam ve tüm dünya bizi katil ilan edecek)biraz uğraştan sonra vaz geçirdim umutu,köpekleri bağladım ve tek mermi atarak öldürdü domuzu.hilmi ve serkanda yanımıza geldi bu arada .avı yaptık ya neşemiz yerine gelmişti.hemen ateşimizi yaktık,sucuklarımızı koyduk közün üstüne,az sonra mis gibi kokular yayılmaya başladı ortalığa,sohbet muhabbetle sucuk ekmeğimizi yedikten sonra, aldım köpekleri ve aynı yere salmak için yola çıktım.vurduğumuz domuz küçüktü orta tek yatması ufak bir ihtimaldi.alayın geri kalanı o ormanda olmalıydı .şeritten biraz yukarı doğru çıktım ve saldım köpekleri .barak ok gibi fırladı elimden.az önce kaldırdığı yatağa gidiyor büyük bir ihtimal.ve dediğim gibi direk domuzun başına gitti köpekler .bir müddet sardılar domuzun başında,ben başladım havaya sıkı atmaya bağırmaya ve yürüdü domuz .av yaptığımız bu yer yekpare bir tepe hiç bir bağlantısı yok ama büyük bir orman.bu yüzden domuz kalktımı çok tur atar tepede .köpekler asvalta doğru kovarak gitti ben arkalarından.yine bir 3 -4 tur attı tepede ama kestiğimiz bölgeye çıkmadı .umutun 150 mt kadar sağından çıkıyor ormandan.geçeçeği alan çok uzun.umut koşarak önüne geçmeye çalışıyor ama yetişemiyor.uzak mesafeden başlıyor atmaya ,domuzun arkasından 4 el ateş etti. tabi vuramadı.ama iyi bi korkuttu domuzu .o mesafeden domuzun vurulması sadece tesadüflere bağlı.umut kafaları yicek delirdi .bir yandan umutu sakinleştirmeye çalışıyorum ,biryandanda köpeklerin gittiği yöne doğru ilerliyoruz.hilmi motorla bizden önce gitmişti.ve ordan anons etti köpekler karşıya geçti diye .yapacak birşey kalmamıştı tek yapmamız gereken köpeklerin geri dönmesini beklemek.neyseki barak motorun lastiğinin patlak olduğundan acıdı heralde,yarım saat sonra geri döndü.hemen toparlandık ve motorun yanına geldik .lastiği söktük ve hilmiyle serkan selçuğa götürdü.bizde umutla yaktık ateşi oturduk başına muhabbet ediyoruz .yaklaşık 1 saat sonra serkan döndü ve lastiği taktıktan sonra evimize döndük ...bir av günüde böyle geçmişti.yarın yine avdayım.ALLAH hepimize kazasız belasız avlar nasip etsin..

1 Ocak 2008 Salı

candan turhan (doğanın gönlünü alabilecek miyiz?)


İşte bugün bizi dehşete düşürerek her yönden hayatımıza sızım sızım sızan, hayatımızın kontrolünü ele geçirmeye savaşan doğanın başlangıç hikayesi. Bunca zaman usul usul boyun büküp sesini çıkarmadan bekleyen, hükmedilmekten gocunmazmış gibi sinmiş duran doğa iyisiyle kötüsüyle hayatımıza engellenemez şekilde sızarken ne yapıla? Doğal çaylar içerek, yoga-jimnastiği yaparak, dağ otellerine tatile giderek, vejetaryen olarak gönlü alınabilir mi doğanın?
Modern insan, mütehakkim insan, muktedir insan aciz bir kukla gibi devasa bir elin
içinde ordan oraya fırlatılırken, kontrol edemediği için dehşet içinde... Modern insanın sığınacak bir inancı bile bırakılmamışken. İnsanoğlunun hakim olamadığı, elle tutulamayan, insan zihninin, çalışmasının ürünü olmayan her şey itibardan düşmüşken. Tahminlerin ötesinde depremler, şehirleri yutan seller, modern hayatı felç eden soğuklar, açıklanamaz elektrik kesintileri, nerden çıktığı anlaşılmayan ölümcül hastalıklar, boğucu sıcaklar, insanı ve dehasını ve hakimiyetini bir kuru yaprak gibi parçalayarak savuruveren kasırgalar, rüzgarlar... Şimdi hakim olan kim?

Elindeki tek alet çekiç olan, herşeyi çivi olarak görür. Modern insan, uzmanlaştığı tek yaklaşım olan mücadele gücü ve hırsıyla ait olduğu, ait hissettiği yerde, şehirde hakimiyet savaşına devam ededursun. “Öteki” insan sürdürülebilir yaşam için başka bir yol, başka bir şekil, başka bir yöntem olduğuna inanacak, -çeşitli nahoş sıfatlarla damgalanma pahasına- başlangıçtaki duruma öykünecektir: İnsan zihni hakimiyeiken...