2 Mart 2008 Pazar

game over / avcı: 1, domuz: 1



hava bu haftasonu da açık. güneş parlıyor, yumuşacık bir sıcak; biraz rüzgâr çıktı az evvel ama...

ama artık bize ne rüzgârdan, yağmurdan... akşamları “yarın yağmasın” diye dua ederek yatmalar yok şimdi, hava güneşli diye keyifle erkenden yataktan fırlamalar, güne başlamalar. başka zamanlara kaldı tüfekleri parlatmalar, kurşunları takviye etmeler. pazara aman bir iş çıkmasa diye bütün hafta içten yakarmalar. biliyorsunuz ya, sezon kapandı!

ingilizcesi “sezonlu”dur tecrübeli kelimesinin, yani çok sezon görmüş geçirmiş, tecrübeli avcılar için belki –herhalde- bu kadar travmatik bir durum değildir sezonun kapanması. ama şimdiye kadar bir, iki ay av yapmış, ancak domuzun sırtını kaşımış, bacağını okşamış, en son avda da koca domuzu burnunun dibinden geçirmiş biri için av sezonunun kapanması, elinin kolunun bağlanması gibi bir şey desem fazlaca abartmış olmam... sezonun son gününe yetişmek için seyahatini kısa kesmiş, kendine nihayet beğenip yeni fişeklik, tüfeğine yumuşacık bir kayış almış, hepsi bir yana bundan sonra karşısına çıkacak ilk domuzu vurmayı kafaya koymuş biri için!

ah şimdi kaldı mı köpeklerimiz kulübelerinde, domuza verdikleri o güzel “arf arf arf” seslerini duymak, çıngırtılarını takip etmek aylar sonraya kaldı... haftasonu yaklaştıkça hop oturup hop kalkmalar, aman hava ne olacak nasıl olacak, hangi tarafta domuz vardır, oraya mı gitsek buraya mı, köpekler koşacak kadar sağ salim mi, diye endişelenmeler. tam yiyecek içecek hizmetlerini bir standarda oturtuyordum, buz kutumuz, çay kutumuz, ani misafirlere yetecek kadar ince belli bardağımız, tercih edilen zeytin, peynir, ekmek çeşitlerimiz sabahları hızlı hızlı toparlanıyordu... kaldık mı şimdi kös kös haftasonları evlerimizde, tüfeklerimize içli içli bakarak, köpeklerimiz karşısında boynumuz bükük...

ama ne gam! her şeyin zamanı var. avcıyız dediysek her şeyi, her zaman avlayacak değiliz ya. şimdi istirahat zamanı. tüm hayvanlar ya çiftleşiyor, ya doğuruyor, ya kuluçkaya yatıyor bugünlerde. doğa kendini tamamlıyor. ağaçların hafif sıcaklarla patlaması gibi, incecik dal uçlarından daha da incecik dallar fırlaması, ölü gözüken kahverengi kütüklerden içlerinde bütün yaşamı gizleyen sakin tomurcuklar peydah olması gibi, hayvanlar da artıyorlar. kendi döngülerini yaşıyor, yoktan var oluyor, yaşam yaratıyor, hayata bağlanıyorlar. kuşlar, tavşanlar, domuzlar, ördekler, balıklar. sonra köpekler, keçiler, koyunlar ve atlar. ki hep beraber bir sezon, bir sezon daha doğayla halvet olalım... tekrar dağlara çıkmamız, çamları koklamamız, çamurlara batmamız, soğuktan titreyerek ateşin dibine toplaşıp çaylar içmemiz için bir sebep olsun. köpeklerimizle motor tepesinde daracık patikalarda, dimdik şeritlerde hoplayıp zıplamamız, ıslanıp arkadaş damlarına sığınmamız, tekrar tekrar “köpek sardı domuz kalktı şurdan çıktı burdan döndü...” muhabbeti yapmamız, atanı tebrik etmemiz, kaçıranı tefe koymamız için.

muhteşem de bir sezon oldu doğrusu! iyi ki bitti diyeceğim nerdeyse, bu şans dalgası sona erecekti elbet, her avdan elimiz dolu dönmeye devam etmeyebilirdik... bir sürü güzel domuz avladık, tecrübeli avcılarımız da vurdu, yeniler, acemiler de. güzel domuz yatakları bulmakta da iyiydik, domuzları dağ tepe sürmekte de. eniklerimiz de öğrendi biraz biraz domuz kovmayı, baraklarımız da işlerini iyi yaptı. en önemlisi domuzlarımızı, köpeklerimizi, ormanlarımızı, dağlarımızı, yani doğayı sevmeye, ona tapmaya, onla paylaştığımız hayattan canhıraş bir zevk almaya devam ettik. bir kez daha, bu zevki sonsuza kadar tatmamızın nasip olması için dua ettik... doğa kendini yeniledikten, tamamladıktan sonra başlamak üzere.
.
.
.
amerika’nın haşarı çocuğu e.e.cummings bir zamanlar bir şiir yazmış, herkesin affına sığınarak çevirdim ama zaten şiir o kadar muhteşem bir doğa / insan / hayat tasviri ki benim zavallı çevirim bile anlamsızlaştıramadı:

(...)
çevremde bitmez tükenmez mucizesi dalgalanır
doğumun ve ihtişamın ve ölümün ve yeniden doğuşun:
uyuyan bedenimin üzerinde uçuşur parlak imleri
umudun, ve uyanırım tepelerin mükemmel sabrına

ben bir küçük kiliseyim (çıldırmış dünyadan,
vecdinden ve kederinden uzak) doğayla barışık
-umursamam uzun geceler en uzun gecelere dönse,
üzülmem sessizlik şarkıya dönüştüğünde

kıştan bahara, ufacık ruhumu O’na sunarım,
tek şimdisi sonsuzluk olan Rahmana:
Varlığının ölümsüz gerçeğinde dimdik durarak
(Işığını tevazuyla, Karanlığını gururla beklerim)



şimdi, ufacık ruhlarımızı O’na sunma zamanı. şimdi, aslında, ve her zaman – hele de dağda, doğada, onun sonsuz mucizelerinin kalbinde.

1 yorum:

ibrahim dedi ki...

valla çok güzel bi site olmuş eline kolunuza sağlık çok beğendim tebrikler