26 Ekim 2009 Pazartesi

Avcı, avcının kurdudur (24 Ekim Cumartesi)

“Homo homini lupus”, yani “İnsan, insanın kurdudur” bu lafın Latince aslı. Pek de esaslı bir laf, binlerce yıldır geçerliliğini koruduğuna bakılırsa. İşte belki de bu yüzden, yani insan insanın kurdu olduğu için toplum içinde cemiyetler, camialar, sosyal gruplar, spor ortamları, vb daha küçük gruplaşmalar var. Bu camialar herkesin birbirinin kurdu olduğu koca dünyada insanlara yanlarında kardeşleri olduğunu, arkalarına yaslanabileceklerini, kendilerini her fırsatta tepmeyecek, kötü şartlara karşı koruyup kollayacak, eğriyi doğruyu birlikte arayacak insanlar olduğunu yaşatmak için mevcut. Değerleri, zevkleri, ortamları ortak olan bu insanlar kendi camiaları içinde, o camia için var oluyorlar.

Bunlara tipik bir örnek, av camiası. Avcılar, ortak değerlerle var olan insanlar. Ya da en azından, öyle olmalı. Zaten dışardan yeterince tehdit altında olan, hem avcıların doğa sevgisini anlamayan nalıncı keseri “doğasever”ler cephesinden, hem avı rant kapısına çevirmeye çalışan uyanık tacirlerden sürekli darbe alan av camiası, kendi içinde sımsıkı tutunmalı. Avcılar birbirlerini koruyup kollamalı, örnek olmalı, eğitmeli, doğruları paylaşmalı; yasal avı hep birlikte savunmalı, kaçak ava hep birlikte karşı durmalı.

Şimdiye kadar duyduklarımın bir kısmını kulaktan dolmalığa, bir kısmını cehalete verdim, av camiası içindeki polemikleri ve saçmalıkları fazla ciddiye almadım, çoğunlukla kişisel zaaflarla açıkladım... Ancak artık öyle açıklanabilecek, kafa çevrilecek bir durum kalmadığı aşikar. Artık “avcının avcının kurdu” olduğu bir çevrede olduğumuz aşikar!

Göz göre göre, yüzyüze baka baka söylenen yalan vaatler üzerine mevki kazanan, kazandıkları mevkii padişahlık şeklinde kullanan, önderliğe bunca ihtiyaç duyan camiaya örnek olmayı bir an bile aklına getirmeyen, yalnız pozisyonunun getirdiği avantajlardan azami çıkarı sağlamakla meşgul olan kişilerin geçer akçe olduğu bir çevre... Öylesine çıkar sağlamaya odaklanmış ki, “O da avcıdır, o da bu şehirlidir, dağların sahibi mi var ya? Bugün o burda avlanır, yarın ben onun orda avlanırım, hepimiz yasal çerçevelerde av yaptığımız sürece her birimiz ötekini yalnız korumakla yükümlü,” diye aklından bile geçirmeden bir avcı grubunu jandarmaya, o da yetmiyor Milli Parklar’a bastırıyor...

Böyle bir şeyi aklından bile geçirmiyor tabii çünkü böyle bir şey diyemez, çünkü (işte en acıklı kısmı bu!) en başta kendisi yasal çerçevelerde av yapmıyor. Çünkü buralarda “yabancılar” av yapacaksa yalnız onun yasadışı olarak avlandırdığı Amerikalılar, Almanlar olacak. Çünkü bu dağların domuzları ondan sorulur, çünkü bu domuzları o vuracak da cebi şenlenecek, çünkü adamları onu kollayacak da itibarları yükselecek. Çünkü bu dağlarda onun dediği olacak. Destur efendi! Sen kimsin, şah mısın, padişah mısın? Milli Parkları arayan kim, duyduğu her kaçak avı ihbar eden biri mi? Yukarda Allah varken nasıl bu kadar pervasız olabiliyorsunuz? Kendiniz her fırsatta kaçak avlanırken nasıl başka avcıları ihbar edip, “Doğruyu yaptım” diyebiliyorsunuz? Sokakta nasıl utanmadan gezebiliyorsunuz?

Aslında bunları kelimelere dökmek bile istemiyorum, yazarken kalemim kirleniyor gibi hissediyorum, onların utanç verici davranışlarından ben tiksinti duyuyorum; ama bilmeyenin de bilmesi gerekli. Bundan sonra bu pislikleri, bu hayasızlıkları, bu padişahım çok yaşacılığı ve her türlü yasadışılığı, bilmesi gereken herkes her fırsatta öğrenecek, kimsenin bundan en ufak şüphesi olmasın. Ben mevki sahibi insanların kendilerini ayrıcalıklı varsaymasına, mevkilerini suiistimal etmesine, çevresindekileri aptal yerine koymasına (onların itirazı olmasa bile!) karşıyım. Avdan maddi çıkar sağlanmasına karşıyım. Av ortamının rant kapısı görülmesine karşıyım. Ve özetle, avcının avcının kurdu olduğu bir ortama karşıyım. Bunu teşvik eden herkesin de ipliğinin pazara çıkması için elimden geleni ardıma koymayacağım.

Hiç yorum yok: