9 Şubat 2008 Cumartesi

bırak artık sırt bacak kaşımayı (9 şubat 2008 cumartesi)







hava bozuk, yağmur da ince ince (ahmak ıslatan cinsi) yağıyor. çıkalım çıkmayalım, papatya falı gibi gidip geliyorum. derken telefon çaldı, ben gidip gitmemek arasında kararsızken umut, barış ve serkan av yerine doğru yola çıkmışlar bile. eee el mahkum çıktık biz de yola çiseleyen yağmurla beraber. doğru arvalyaya. sözleştiğimiz yerde buluştuk arkadaşlarla. bir iki hoş beş, hemen av pozisyonuna geçtik. bu sefer hilmiyi kandırdım ve verdim köpekleri eline. ben de bugün con conluk yaparak geçtim bek yerlerinden birine. hilmi az sonra saldı köpekleri hayde huyda çıktı şerit yukarı, yaklaşık 45 dk. köpekler o parçayı aradı, bende şans mı var şöyle bir av izlicektim uzaktan ama nafile... köpekler boş, tek ses vermeden çıktılar ormandan. ekip toplan anonsunu yaptım.

az sonra toplanıp 2. bir parçayı kesmek için hareket etti bütün ekip. bense köpeklerle aramaya başlayacağım yere doğru iz bakarak yürüdüm. az sonra barışın biz tamamız demesiyle salıverdim köpekleri. barak ve arap daldı ormana hemen. malum barut yine gazi olduğu için avda yok. uzun süre aradılar ormanı. yaklaşık 30 dk sonra bir koku tuttu barak, uğraş uğraş bayağı bir zaman geçti, köpekler öneze yapılan şeridi geçince de ekip bir sonraki şeride kaydı. koca ormanı yaladı yuttu köpekler. ya bir yerde pas geçtiler, ya da gerçekten orda yatmamıştı domuz.

artık önezeden mırıldanmalar gelmeye başlamıştı. evet haklılar da çünkü gerçekten bayağı bir süre geçmişti. bu arada yağmur da kendini iyice hissettirmeye başladı. ben biraz daha köpeklere süre vererek bekledim ama nafile. barak önezeye doğru gidince barışın barağı tutmasıyla ordaki avımız bitmişti. ekibe doğru çıktım yola. o anda benden ne bekliyorlardı bilmiyorum ama hadi şuraları kesin tekrar buradan salacam köpeği dediğim anda ufak bir şaşkınlğın ardından herkes yine yerlerine dağıldı. tuttum yine barağın ipinden, ıslak falan dinlemeden daldım patikaya. 100 mt gitmeden oldum bir fare gibi, sırıl sıklam ıslandım çalılardan. ölmek var dönmek yok, devam. saldım barağı usul usul takip ederek yürüdüm arkasından, git babam git tek bir ses yok. sırılsıklam ıslandığına mı domuz bulamadığına mı yanarsın... bu iş olacak gibi değil, hala bir hareket yok, oradan da kestim artık umudumu.

hilmiye tamam bu iş bu kadar, toplanın diye telefon ettim ve yöneldim buluşacağımız yere doğru. barak da boş boş aramaktan sıkılmış olacak ki o da çıkıp geldi yanıma. köpekler önde ben arkada yürüyoruz ıslak ve yavaşça. derken barak birden şerit kıyısında durarak kafa kaldırdı, 2-3 saniye havayı çektikten sonra yel oldu ormana. girmesiyle ses başladı, hem de duymak istediğim ses. barak bana, buldum bulacam, tamam şimdi buluyorum der gibi ses vermeye devam etti. hemen telefona sarılarak herkesi tekrar yerlerine yönlendirdim. henüz telefon konuşmam bitmemişti ki barak kovguna geçti. derin bir oh çektim: ben yine yırttım, sonuçta domuzu bulmuştuk!

domuz ilk kalktığı yerde 1 tur attı, ordansa tam istediğim yere, her zaman geçtiği çok iyi bildiğimiz geçide doğru yöneldi. ben de arkasından hızlı ve heyecanlı bir şekilde devam ettim. nasılsa domuz kalktı, ıslaklığı hisseden mi var? köpekler geçide iyice yaklaştı, kulağım orda artık ve beklenen sesin gelmesi çok sürmedi: ardı ardına 3 el silah patladı. iş tamamdı! astım tüfeğimi omzuma yavaş yavaş gidiyorum, bu arada köpeklere takıldı kulağım: eee köpekler geçti eyvahhh... bizim yeni avcımız candan yine attı ve vuramadı, hımmmm dedim, tamam candan attı ama 3 el silah patladı, ama candanın tüfeği poze demek ki hilmi de attı.

ben yoluma devam ederken köpeklerin sesi tekrar geriye döndü. evet bunda bir iş var, herhalde domuz yaralı yoksa ordan geriye top atsan döndüremezsin domuzu. tekrar geriye çevirmek için yeltensem de domuz benim altımdan geçip gitti. gittiği yerde orman içinde bir patika var, orda keserim önünü diyerek başladım koşmaya, sırılsıklam bir de koşması oluyor sormayın... öyle böyle yetiştim, az sonra domuz tam istediğim yere gelse de maalesef bizim yeni yetme gümüş karşılayarak çevirdi domuzu. barak ve arap da arkadan sıkıştırınca domuz yukarı doğru yöneldi, ben önüne. tam yetiştim derken hayde köpekler tekrar aşağıya doğru yöneldi. domuz beni orda kandırmıştı, kafamı çevirmemle az önce gümüşün çevirdiği yerden domuzu geçerken gördüm.

domuz aksayarak geçti o dar patikayı, bana da atma fırsatı vermedi. orda yaralı olduğunu gördüm domuzun, tekrar devam arkasından. ufak alanlarda dönmeye başladı. yaklaşık 1 saat köşe kapmaca oynar gibi oynadık domuzla beraber, bire bir de domuz kazandı oyunu. artık iyice yoruldu ve ağırlaştı ben üstten sıkıştırınca, terk etti o parçayı ve doğru umut ve barışın üzerine. alt taraftan başladı ardı ardına silah patlamaya. barış yaklaşık 100 metreden çok iyi bir atışla arka bacaklarına tutturmuş kurşunu - bu atışı gerçekten tebrik etmek lazım. geldiğimde barış ve umut yamyam dansı yapıyorlardı domuzun başında (deli bunlar ya!), biraz çekim falan yaparken barış tek atışla son nefesini verdirdi domuza.

tam bu sırada hilmi ve candan da yanımıza geldi. evet av bitti, şimdi ilk atışta kimin ne yaptığı: candan kendini ne kadar hazırlasa da domuz çıkar çıkmaz yine heyecan basmış, ilk atışında arka sol taraftan tutturmuş kurşunu, ardından bir daha boş, bir de hilmi atmış o da boş. burda aslında candanın başarısını pas geçmemek lazım, hayatında 5 ya da 6. kez domuz avına git ve domuza kurşun tuttur, gerçekten çok büyük başarı... biraz daha tecrübeyle birçok avcıdan daha iyi olacağına inanıyorum. tabii ki bu tetkikler sonucunda golü candana yazdık, ama barışın 100 metreden yaptığı atışı da unutmadık.

yağmur çamur bitirdik avı, şimdi sıra geldi çay yemek faslına. biraz yer düşündükten sonra arazide bağ evi olan bir arkadaşımı arayarak onun mekanında takılmak için izin aldım. hemen geçtik oraya, yaktık ateşimizi, çayımız ve kahvaltımızla, avın sohbetiyle bitirdik bir av gününü daha.

Hiç yorum yok: