13 Şubat 2008 Çarşamba

bu av da ötekilere nazarlık olsun... (12 şubat 2008)

bugün anlaşılan baştan yanlış yaptık: hadi şu domuzları vuralım, diye yola çıktık. oysa ne gerek vardı güzelim avın uğurunu kaçırmaya? vuracaksak vururuz, önce bir görelim, bir kovalım hele... olaylar şöyle gelişti: bugün herhangi bir salı günüydü, herkes işinde gücünde, benim de kafamda yapılacak işler var. birden bir telefon, ali ustaların kınalı köprüdeki bahçenin yanındaki ufak ormanlığa sabah 5-6 domuz girerken görülmüş, gidelim onları vuralımmış! e iyi, hadi vuralım bari dedik, ne diyebiliriz?

işler güçler bırakıldı, toparlanıp gidildi, bu sefer ekip biraz değişik: ali usta (dolman), çeşmeci erol, kuşçu erol, mustafa abi, ve klasik güngör&barak ikilisi. çevrilecek alan ufak, güzel. kuşçu erol ile güngör&barak aşağıdan gelirken biz yukardan yanaştık, ormanlığı çevirdik aklımızca. zeytinlerin arasında, taş ocağına bakan bir tepenin yamacında bekliyoruz. aşağıdan barak girdi ormana, kısa bir süre ses çıkmadı, bir anda ses verdi ve hemen ardından tüfekler patlamaya başladı... yanımda emin usta, hilmi veya güngör gibi bana sürekli bilgi akışı sağlayan biri olmadığından tam ne olduğunu da bilemiyorum: koşturdum ateş edilen tarafa, barak iri bir domuzla hiç olmayacak bir yerden çıkmış ormandan, hem mustafa abi hem güngör uzaktan 2-3’er el atmışlar ama boşa. domuz tepenin ardına dönmüş ardında barak’la, sonra da taş ocaklarına doğru geçmişler...

biz daha yeni bunları konuşurken bu sefer de tam aksi taraftan tüfek sesleri gelmez mi! hayda, şimdi de oraya koşturduk. köpek öte tarafa gitti, domuz çıkmasını beklemiyoruz ki artık! ama daha önce de dediğim gibi, domuz hep bizi faka bastıracak bir yollar buluyor. iki domuz kuşçu erol’a doğru çıkmış köpeksiz, barak’ın önceki yaygarasından yer değiştirmeye karar vermişler herhalde, erol’un birkaç tane atmasına rağmen tren yolunu geçip sağ salim uzaklaşmayı da başarmışlar neticede. ki o arada ali usta tekini tren yolunda görüp bana göstermeye çalıştı ama benim gözüm yine nedense yakalayamadı...

işte iki domuz bir yana, bir domuz öte yana, geride kalmış olmalı birkaç domuz daha, diye hesap eden ali usta ormana daldı, kalanları dürtüklemeye çalıştı ama bir şey çıkmadı. öte yanda barak iri domuzu kireççili’ne doğru çıkarmaya devam ediyor. ee, av bitti! hani domuz vuracaktık?.. işte evdeki hesabın çarşıya uymamasına basit bir örnek oldu bu bize. ormanlık arazi derli toplu, domuzun varlığı kesin, köpek harika, akla gelen her taraf kesiliyor ama yine kurtulacak olan domuz kurtuluyor! böylece bugün evine kös kös giden taraf biz olduk, domuz değil. eh, ne zamandır elimiz boş dönmüyorduk, bu da öteki avlarımıza nazarlık olsun bari.

ama günü çay keyfi yapmadan bitirdiğimizi sanmayın: ekibin bir kısmı selçuk’a döndü, sonra barak geri geldi mi, ne oldu diye kalanları aradığımda anlaşıldı ki hem barak gelmiş, hem de emin usta beylik’te çay demlemiş, oraya gidiliyormuş. hemen bir fırına uğradım ve yine yollarda düşe kalka, bula kaybola beylik’e vardım. gün batarken, ay yükselirken, ateşe bakan yüzlerimiz kararır ve kaşlarımız yanarken, o civarın bek anılarını dinleyip gülerek eğlenerek güzel bir çay içmek nasip oldu bugün de.

Hiç yorum yok: